Bol Bol Bilgi Adresiniz

30 Ağustos 2007 Perşembe

Kurtuluş Vapuru

Kurtuluş Vapuru


"Tarihte belki de hiç bir vapur, onun kadar umutla beklenmemiş, onun kadar sevinçle karşılanmamıştı. Ve yine hiç bir vapur derinliklerde onun kadar kolay unutulmamıştı"
2. Dünya Savaşı'nda Almanya'nın işgal ettiği Yunanistan'a gıda yardımı taşırken Marmara Adası yakınlarında batan ''Kurtuluş Vapuru''nun belgesel filmi çekildi.
Yönetmen Erhan Cerrahoğlu'nun hazırladığı belgeselde, batık görüntülerinin yanı sıra dünyaya yansımayan fotoğraf kareleri de kullanıldı. Belgeselde Yunanistan tarihine ''Büyük Açlık'' olarak geçen dönemde Yunanistan'a yardım eden tek ülkenin Türkiye olduğu da anlatılıyor.
Kurtuluş Vapuru Belgeseli'nin tanıtımı için hazırlanmış olan sitede, bu çalışmanın ne denli güç koşullarda yapıldığı anlatılırken, yapımcılar şunları kaydediyor :
"...araştırmayı derinleştirdiğimizde, döneme ait resmi kayıtların büyük bölümünün imha edildiğini, yardım çalışmalarını organize eden Kızılay'ın arşivlerinde dahi Kurtuluş'a ait belge bulunmadığını tespit ettik.
Üstelik batığın bulunduğu yer, hiçbir resmi kaynakta geçmiyor, eldeki Lloyd kaydı gazete arşivlerindeki bilgilerle çelişiyordu. Yunanistan'da da durum farklı değildi. Kurtuluş Vapuru'nun seferleri sırasında ülke işgal altında olduğundan, döneme ait yazılı kaynaklara ulaşmak mümkün değildi.
Ankara, İstanbul ve Atina'da gazete arşivleri, kütüphaneler ve resmi kaynaklar arasında yaklaşık bir yıl süren bu çalışma, Kurtuluş Vapuru hakkındaki detaylı bilgilere ulaşmamızı sağladı.
Ancak, batığın bulunduğu yerin tespit edilebilmesi, uzmanlık ve teknoloji gerektiren bir işti. Bu konuda Türkiye'nin uluslararası düzeyde en önemli batık araştırmacısı olan Selçuk Kolay'dan yardım istedik. Selçuk Kolay, araştırmayı bizzat yönetmeyi ve teknoloji harikası teknesi Bothnia ile Kurtuluş'un yerini tespit etmeyi memnuniyetle kabul etti.
Diğer yandan keşif ekibimiz Marmara Adası'ndan iyi haberler getirmişti. Adanın yaşlı balıkçıları, Kurtuluş adlı bir geminin kuzey kayalıklarında battığını hatırlıyordu. Anlatılanlar, gazete arşivlerindeki batış öyküsünü doğrular nitelikteydi.
Sonunda, Bothnia ile bölgeye hareket ettik. Marmara Adası'nın kuzeyinde yer alan Saraylar köyündeki balıkçılar, Kurtuluş'un öyküsünü bilmese de enkazının yerini biliyorlardı. Ancak adalı balıkçılar, batığın 60'lı yıllarda, hurdacılar tarafından söküme uğradığını da söylüyorlardı.
Kurtuluş'un son fotoğrafında görünen kayalıklar, balıkçıların gösterdiği yer ile benzerlik taşıyordu. Yan tarama sonar cihazı ile yapılan ölçümler, batığın Kurtuluş olduğunu doğruladı. Daha sonra dalış yaparak, batığın görüntülerini günışığına çıkardık.
Kurtuluş'un gerçek batış yeri artık tespit edilmişti, ancak vapuru Yunanistan'da hatırlıyorlar mıydı? Olayın canlı tanıklarına ulaşmak ve merak ettiğimiz diğer soruların yanıtlarını bulmak için Pire ve Atina'ya gittik.
Atina'da 2. Dünya Savaşı'nı yaşayanların tümü Kurtuluş'u hatırlıyordu.
Tarihçi Georgeos Margaritis'in söyledikleri ise Kurtuluş efsanesini aydınlatıyordu: "Kurtuluş, Şubat 1942'ye kadar Yunanistan'ın en zor dönemlerinde yaptığı seferlerle Yunan halkı için umudun sembolü oldu. O battıktan sonra da Türkiye'den gemiler geldi ancak bütün o gemilerin adı Kurtuluş olarak kaldı."

"BÜYÜK AÇLIK"
Bu gün soykırım suçlamalarının ardı arkası kesilmezken, Türkiye 2. Dünya Savaşı sırasında Alman işgali altındaki Yunanlılara yardım eli uzatan tek devletti...
Tarihler 6.Nisan.1941'i gösterirken Hitler, Mussolini İtalyası'na verdiği "Yunanistan'ı işgal" görevinin yerine getirilmemesi üzerine Alman Nazi Orduları Yunanistan'a saldırdı ve 20 gün içerisinde tamamen işgal etmiş oldu. I.Dünya Savaşı sonunda Türkiye'yi işgal etme macerasından hüsranla vazgeçmek zorunda kalan ve göz diktikleri Ege bölgesinden İzmir'i yakıp, yıkarak ayrılan Yunanlılar ekonomilerini düzeltemeden yeni bir sarsıntıya uğramış, Almanlar tarafından işgal edilmişlerdi.



Yunanlılar kaçarken ateşe verdikleri İzmir
Yunanistan'ın Naziler tarafından işgalinin asıl yıpratıcı etkisi, ülkenin yiyecek stoklarının yağmalanması ile başladı. Hitler, yüzyıllardır topraklarında yetişen ürünler ihtiyacını karşılamaya yetmediği için gıda ithalatı yapan Yunanistan halkının kısıtlı yiyeceğine, Rusya sınırındaki ordularını beslemek için el koymuştu.
Atinalılar, parasını ödeyerek dahi, yiyecek bulmakta zorlanmaya başlamıştı. Taşradan Atina'ya yiyecek taşınması, savaş sırasında demiryolları tahrip edildiği için durmuştu. Denizden de sevkiyat yapılamıyordu çünkü batırılan gemilerin enkazları tehlike yaratır durumdaydı. Ayrıca savaş sırasında dökülen deniz mayınları birçok bölgeye sefer yapmayı olanaksız kılıyordu.
Eldeki kısıtlı gıdanın dağıtımı karneye bağlanmıştı. Ancak bu karnelerle dağıtılan yiyecek sembolik miktardaydı. Normal bir insanin günlük tüketmesi gereken 1200 kalori iken ve asgari yaşam için 900 kalori gerekirken, devlet, karneler karşılığında ayda sadece 300 kalorilik yiyecek tahsis ediyordu. Karaborsa yaygınlaşmıştı.
Özellikle yoksul mahallelerde açlık öylesine büyüktü ki, halk, at, eşek hatta kedi, köpek eti yiyordu. 1941 sonbaharında açlıktan ilk ölümler başladı.
Bugün Yunanistan'da, açlık nedeniyle 2. Dünya Savaşı boyunca ölenlere ilişkin sayılar tartışmalıdır. BBC, 500.000 kişinin öldüğünü söylerken, Kızıl Haç bu sayıyı 250.000 kişi olarak açıklamaktadır. Ancak, Yunanlı tarihçiler bu rakamların politik kaygılar taşıdığını belirtmekte ve gerçek ölü sayısının 70.000 kişi civarında olduğunu vurgulamaktadır.

YARDIM EDEN TÜRKİYE YOKLUK VE AÇLIK ÇEKİYORDU!
İşgalin başladığı ilk günden itibaren Atina halkının tek umudu, dışarıdan ulaşacak bir yardımdı. Bu yardım için düşünülen ilk ülke, Yunanlıların işgal edip mezalim yaptıkları komşu Türkiye oldu.
Ancak o günlerde Türkiye'de de kıtlık yaşanıyordu. Tarımda çalışabilecek nüfusun büyük bölümü savaşın başlarında askere alınmış, yiyecek stokları, olası bir savaş ihtimaline karşı, orduyu beslemek üzere ayrılmış ve seferberlik ilan edilmişti. 17 Aralık 1941'de Türkiye genelinde, ekmeğin "karne" ile dağıtılmasına karar verildi. Karne ile ekmek dağıtımına Ocak ayında başlanırken; aile reislerinden alınan beyannamelere göre herkese, adına düzenlenmiş bir "ekmek karnesi" verilmişti.



Buna rağmen Türk basını, komşu ülkede yaşanan büyük açlığa duyarlı davranıyor, gelen haberleri kamuoyuna titizlikle yansıtıyordu. Türk halkı da konuya aynı duyarlılıkta yaklaşıyor, kısıtlı imkanlarına rağmen, komşu ülkeye yardım etmek için elinden geleni yapmak istiyordu.
Sonunda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 yıl önce topraklarından attığı düşman ordusunun halkına yardım etmek için alınan karara imza attı. Yunanistan'a dostluk elini uzatan ilk ülke Türkiye olacak, Kızılay bu işe aracılık edecekti. Türk Hükümeti, savaşın sonuna kadar, Yunanistan'a 50.000 ton gıdayı göndermeyi taahhüt etmişti.
Kampanya, Kızılay tarafından yürütülecekti ancak Gümrük Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinden oluşturulan bir komisyonun, gönderilecek malzemenin içeriğini onaylaması uygun görülmüştü. Kampanyaya İngiliz Kızıl haçı ve Amerika'da yaşayan Rumların kurduğu dernekler de maddi destek verecekti.
Kısıtlı imkanlara rağmen, kampanya yurt çapında büyük ilgi gördü. Yardım yapmak isteyenler bu taleplerini komisyona bildiriyor, onaylanan yardımlar, uluslararası Kızılhaç kurallarına göre paketlenerek yolculuğa hazırlanıyordu.
Devletin elinde bu yardımları taşıyabilecek kapasitede bir gemi bulunmadığından, Kızılay, yardımları taşımak için özel sektörün elindeki vapurlar arasından, kış aylarında açık deniz seyrine dayanabilecek durumda olanları tespit etti.
Sonunda Tavilzade Biraderler şirketinin elindeki 2400 tonluk kuru yük gemisi uygun bulundu. 1882 yılı yapımı gemi, ilginç bir rastlantı sonucu 19 yıl önce Yunanistan ile yaşanan savaşla aynı adı taşımaktaydı: KURTULUŞ
Kurtuluş Vapuru, dört tarafına Kızılay amblemleri konularak sefere hazırlandı. Bu amblemler Kurtuluş'u, seyir esnasında savaş uçakları ve denizaltılar tarafından saldırıya uğramaktan koruyacaktı. Kurtuluş Vapuru'nun izleyeceği rotanın belirlenmesi de başka bir sorundu. Savaş öncesinde Ege'den geçen ticaret rotalarına, işgal sırasında dökülen mayınlar, seyir için büyük tehlike oluşturuyordu. Bu nedenle vapurun her seferi için Yunan, Alman, İtalyan ve İngiliz hükümetleri ile yazışmalar yapılıyor, Kurtuluş'un rotası için onay alınıyordu.
İlk seferi için 13 Ekim 1941'de, Karaköy rıhtımından yola çıkan Kurtuluş Vapuru mürettebatı, durumun dehşetini daha Pire Limanı'na girerken fark etmişti. Limanın içi, bombalanma sırasında burada bulunan gemiler batırıldığından bir gemi mezarlığını andırıyordu. Kurtuluş, batıkların arasından güçlükle kıyıya yanaştı. Vapurun yiyecek getireceği haberini alan binlerce Atinalı, saatlerdir onun gelişini bekliyordu.
Yardımlar, Kızılhaç tarafından, hastanelerden başlamak üzere, önceden belirlenmiş listeye göre dağıtıldı. Bu çalışmalara refakat eden Alman ve İtalyan askerleri ise, Türk delegeleri ve Kızılhaç görevlilerine nazik davranıyordu.
Mürettebat gördüğü manzaradan o kadar etkilenmişti ki dönüş için kumanya olarak ayırdıkları yiyecekleri limana bıraktılar.
Kurtuluş Vapuru, Pire Limanı'na her biri diğerinden daha acılı öykülerin yaşandığı üç sefer daha yaptı ve Şubat 1942'ye kadar bu 4 seferde yaklaşık 7.100 ton gıdayı Yunan halkına ulaştırdı. Bu yardımlar, elbette sorunun çözümü için yeterli değildi. Ancak Yunan halkı, efsaneye dönüşen Kurtuluş Vapuru sayesinde, umutla beklemeyi ve gelen yardımları paylaşmayı öğrendi.
Kurtuluş Vapuru, 20 Şubat 1942'de saat 9.15'de Marmara Adası'nın kuzey kayalıklarında, yaklaşık 2000 ton gıda ile sulara gömüldü. Kurtuluş'un 36 kişilik mürettebatı kazadan sağ kurtulmayı başardı.

KURTULUŞ VAPURU'NUN TARİHÇESİ

Kurtuluş, 1883 yılında İngiltere'nin Caird Purdic tersanelerinde yapılan buharlı bir kuru yük gemisidir. 76.5 metre uzunluğunda, 10.67 m genişliğinde ve 6.43 m yüksekliğindeki geminin ilk adı "Euripides" idi. Değişik isimlerle Brezilya, İtalya, Rusya, Yunanistan ve Sırbistan bandırası taşıyan vapur, 1. Dünya Savaşı boyunca, nakliye gemisi olarak Rus donanmasında yer aldı.
1924'de Kalkavanzade Biraderler tarafından Sırbistan'dan satın alınan vapur, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk nakliye gemilerinden biri olarak "Teşvikiye" ve "Bülent" isimleri ile Türk karasularında hizmet verdi. 1934 yılında Tavilzade Biraderler Şirketi'ne satılan vapura, "Kurtuluş" adı verildi. Kurtuluş Vapuru, bu şirket tarafından 1941 yılında Yunanistan'a yapılacak gıda yardımını taşımak üzere Kızılay Cemiyeti'ne kiralandı. Vapur, 20 Şubat 1942'de şiddetli bir fırtınaya yakalanarak, Marmara Adası Saraylar Köyü yakınlarında, bugün "Kurtuluş Burnu" olarak bilinen bölgede kayalıklara çarptı ve saat 9.15'de sulara gömüldü. Ancak, gemilerin tersaneden çıkışından batışına kadar tüm geçmişini ve temel özelliklerini arşivleyen Lloyd kaydında, Kurtuluş'un batış tarihi 20 Ocak 1942, batış yeri ise Hayırsızada olarak belirtilmektedir. Bu yanlışlık, geminin telsizcisinin kaza anında verdiği ilk S.O.S sinyalinde, koordinatı hatalı bildirmesinden kaynaklanmaktadır. Kurtuluş Vapuru, 19. yy.'ın son döneminde seri olarak üretilen, sıradan bir buharlı gemiydi. Seferlerinde gıda harici herhangi bir değerli yük taşımayan Kurtuluş Vapuru'nun asıl önemi, 1941- 1942 yılları arasında gerçekleştirdiği dört seferle, yaklaşık 7.100 ton gıda yardımını Atina halkına ulaştırmasıydı. Açlıktan kurtulan binlerce insanın yüreğinde "Kurtuluş" sıradan bir gemi olmaktan çıkmış, Yunanistan'da bir efsaneye dönüşmüştü.
1824'den başlayarak kuruluşuna kadar birkaç yıl içinde 50 binden fazla Türk'ü Mora yarımadasında çıkarttıkları isyanda soykırıma uğratan, Kurtuluş savaşında Anadolu'dan kaçarken kadın, çocuk demeden bir kez daha katleden, AB Raporunda sözde Pontus soykırımını kabul etmemizi isteyen, Yunanistan'da soykırım anıtları diken, işte bu Yunanistan devletiydi...
Yunanistan, Türk Milleti'nin eşi görülmemiş şefkati ve açken dahi paylaşabilen yüksek erdemi sayesinde binlerce insanını ölümden kurtardığımızı unutmuş olsa bile, tarihi gerçekler inkar edilemez şekilde hep karşımıza çıkacaktır.
Kurtuluş Vapuru gibi.. Mora'da yaptıkları Türk Soykırımı gibi!...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]



<< Ana Sayfa